Gelecek Zaman Olur Ki: “Geçmiş Zaman Fütürologları”
DEC 01, 2013
Description Community
About
5 Mayıs 1958 Tarihli, Arthur Radebaugh tarafından çizilen "Düşündüğümüzden Daha Yakın" adlı seriden.

Fütürolog Ekonomist Alvin Toffler, “Üçüncü Dalga” adlı kitabında insanların Dünya’nın hep aynı şekilde olacağını düşünmeye meyilli olduğunu söyler. Gerçekten de bugün bize otuz yıl sonraki planlarımızı sorsalar, tasavvur ve tarif edeceğimiz geleceğin bugünkü düzenimizden çok farklı olacağını söylemek zor.



Pek çoğumuz –hatta neredeyse hiçbirimiz- alelade bir muhabbet esnasında olası teknolojik yenilik ve sıçramaları, büyük sosyal değişimleri hesaba katarak gelecek planları yapmayız. Örneğin 10-20 yıllık mortgage kredilerine girerken, “dört duvardan örülü evde yaşamak” gibi bir gereksinime belki de gelecekte ihtiyaç duyulmayacağına dair bir kaygımız olmaz. Ya da bundan yirmi yıl sonra uzak bir ülkede yaşamayı planlıyorsanız o günleri hesaba katarken hala “uçakla gidip gelmek” gibi bir varsayıma dayanıyor olabilirsiniz. Oysa bunun bir garantisi yoktur.

Tersine düşünecek olursak, bugünün yetişkinleri de 20 yıl öncesindeki gelecek tasavvurlarında internete ve sosyal medyaya dair çok büyük hayallere kapılmıyor olmalılardı herhalde. Bu durum sadece bizim için değil, bilimkurgunun babaları için bile sözkonusu olabilir: Siberpunk bilimkurgu öncüsü William Gibson, meşhur Sprawl üçlemesinde günümüz -hatta günümüzden ileri bir tarih için- 16 MB’lık belleklerden (RAM) bahsediyordu, ki herhale şu an bu yazıyı okumakta kullandığınız ortalama bir cihazın RAM’i onun gelecek için öngördüğü değerin 100 katından daha büyüktür.

Gelecekte ne olacağına dair bir düşünüş, özel bir düşünüş gerektirir.

Bu özel düşünüşün bazen sanatlı bir anlatım yoluyla bilimkurgu kitaplarında işlendiğini, bazen de kendi çağında önemli bilimsel devrimlere imza atmış olan bilim insanlarının gelecek tasavvurlarında yer aldığını görürüz. Ancak her ikisi için de biraz “bilim” bilmek şarttır.

Mesela daha 19. yüzyılın ortalarında modern Paris’i büyük ölçüde tasvir edebilmiş, “Ay’a Yolculuk” adlı kitabıyla insanlığın 1960’lardaki maceralarını şaşırtıcı bir benzerlikle tarif edebilmiş olan Jules Verne gibi bilimkurgu yazarlarının inkar edilemez yaratıcılıklarının yanında, aynı zamanda iyi bir bilim okuru olduğu söylenir. Ya da Isaac Asimov, yazmış olduğu bilimkurgu dizilerinin yanısıra iyi bir bilim okuru ve bilim yazarıdır. Carl Sagan ise zıt bir örnektir. Bilim insanlığının ve Pulitzer ödüllü bilim yazarlığının yanısıra, beyaz perdeye de aktarılan “Temas” (Contact) adlı eserinde bilimsel merakının alanında yer alan hayallerini muazzam bir şekilde kurgusuna yansıtmıştır. Bilimkurgu yazarı Arthur C. Clarke ile uzay mühendisi ve NASA'nın Galileo ve Viking projelerinde çalışmış olan Gentry Lee'nin ortak çalışmaları ise bilimkurgucu / bilim insanı işbirliğine pek güzel örnektir.

Bilim mi bilimkurgudan? Bilimkurgu mu bilimden?

Belki de bu yüzden bilimin mi bilimkurguyu beslediği yoksa bilimkurgunun mu bilimin beslediğine yönelik yaygın tartışmalar bir bakıma “yumurta-tavuk” paradoksuna benzer.

Yumurta tavuktan çıkar, çünkü bilimkurgu bilimden beslenir. Bilim insanıyla bilimkurgu yazarının bilim merakı ortaklıklarının yanında başlangıç noktaları da ortaktır: “Hayal etmek”. Devamında ise biraz ayrılırlar: Bilimkurgu yazarları hayallerini tutarlı, çelişkisiz ve mantıklı bir kurgu içerisine yerleştirmeyi isterler. Bilim insanları ise hayal ve tahminlerini gerçeklemek, ispatlamak arzusundadır, tabi çağın imkanları elverirse. Eğer imkanlar yoksa bu hayaller çöpe gidecek değiller; zira onlar da hayallerini bir öykü olarak kurgulayamasalar da bilimkurgu yazarlarıyla benzer bir motivasyonla bu hayallerini –genelde- paylaşırlar.

Tavuk yumurtadan çıkar, çünkü bilim de bilimkurgudan beslenir. Zira gün gelir, bu bilimkurgu eserlerinin ya da bilim insanlarının geleceğe aktardıkları “teorik varlık ve durumlar”, onu mümkün kılabilecek imkanlar sayesinde hayat bulmaya başlar. Zira yeni fikir ya da ürünün konsepti çoktan çizilmiş, işlevsel olarak düşünülmüştür.
Comments